* Cehennemden kurtulmak evvela imanla mümkündür. Sonra öğrenmekle mümkündür, öğrenin şu dininizi. Öğrenmeden yaptığınız ibadetler makbul değil çünkü. Sabahtan akşama kadar, akşamdan sabaha kadar her türlü ibadeti yapsan, fakat o ibadetin ilmini bilmiyorsan makbul değil. Sen dört rekat namazı beş rekat kılamazsın. Veyahut ta şu kadar durulacak yerde kırk defa duramazsın, fazla hareket yapamazsın, yani bir ilmi var bu işin. Müfsidlerini öğreneceksin, yani neyi yaparsan namaz bozulur, onu öğreneceksin. Abdesti öğreneceksin, abdesti bozanları öğreneceksin, velhasıl ilim, Allahü teâlânın emrettiği dini öğrenmektir ve sonra da Onun yasak ettiklerinden sakınmaktır. Haram haramdır. Kim yasaklamış onu, Allah yasaklamış. Yapmayın diyor, faiz almayın diyor, haram işlemeyin diyor, kalb kırmayın diyor, müminlere yardım edin diyor, hainlik yapmayın diyor, hile yapmayın diyor, hırsızlık yapmayın diyor, başkası yasaklasa küt küt gidersin, Allah yasakladı diye ne bu gevşeklik böyle, olmaz öyle şey. Yeri göğü yaratan, seni yoktan var eden Allah’tır celle celalüh.
* Ehl-i sünnet âlimlerine münkir, yani düşman olanlar, Peygamber efendimizin zamanında yaşasalardı, Ona da düşman olurlardı. Tasdik edenler, tasvip edenler, sevenler, eğer Peygamber efendimizin zamanında olsalardı, eshab-ı kiram olurlardı. Neden? Çünkü onlar Onun vârisleridir. Görmek kâfi gelseydi, bütün Kureyş kâfirlerinin müslüman olması gerekirdi, inanmak başka şeydir, o Cenab-ı Hakkın bir lütfudur, bir ihsanıdır.
* Göz başkalarını görür, ama kendini göremez. İnsan büyüklerin, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okursa, kendini görür ve tanır. Büyüklerin hayat hikayelerini, kıymetli eserlerini okumakta, iyi insanlarla beraber olmakta çok büyük faziletler vardır. İnsan, kendi kusur ve hatalarını o zaman anlar. Yoksa, şarapçı ile gezen, hırsızla gezen daima kendini iyi görür.
* Müminin kelamı şifadır, müminin taamı şifadır, müminin siması şifadır. Yani müminin muhabbetle yüzüne bakmak insanın kalbine şifa verir. Mümin Allah’ın veli kuludur. Onun sevdiği kuludur. Ona muhabbetle bakmak, ona muhabbetle dua etmek, ona muhabbetle yardım etmek Cenab-ı Hakkın rızasını kazandırır. Hepimiz bu dünyada bir gaye için yaratıldık. O da Allahü teâlânın rızasını kazanmak. Onun rızasını kazanmak da Onun kullarına iyilik etmekten geçer. Onun kullarına vermekten geçer. Onun kullarının duasını almaktan geçer. Onun kullarını razı eden Cenab-ı Hakkı razı etmiş olur. Allahü teâlânın razı olması için evvel kulların razı olması lazımdır. Mesela kim? Evvela anne- baba, hoca, arkadaş, patron neyse yani kimin hakkı varsa öncelikle onların razı olması lazım.
* Herkes sevdiğiyle beraber olacak. Dünyada kızdığı ile beraber değil. Sevdiği ile beraber olacak.
* Çalışmak ibadettir. Çalışkan müslüman Allahü teâlânın dostudur.
* İş arasında namaz kılanlardan değil, namazlar arasında iş yapanlardan, namaza öncelik verenlerden olun. Namaz dinin direğidir, namaz müminin miracıdır. Bu son ikisi hadis-i şeriftir.
* Hakiki bayram son nefeste imanla ölmektir, son nefeste Allah demektir.
* İmanı muhafaza etmek için dinimizi bilmek lazım. İlimsiz din olmaz yani dinimizi bilmeden iman muhafaza edilemez.
* En büyük nimet, imandır. İmanlı olmanın şükrü, müslüman olarak birbirimizi sevmektir. Bu çok önemlidir.
* Allahü teâlâ dünyada insanları karışık yarattı, yani müslümana has bir özellik vermedi. Böyle olsaydı, diğerleri bakacaktı, bu farklı diyeceklerdi, müslümana has özelliği görüp, iman edeceklerdi. O zaman gayba değil, gördüğüne iman etmiş olacaklardı. Halbuki iman gaybidir, Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerine iman etmek lazımdır. Ama ahirette böyle olmayacak, dost düşman, müslüman kâfir ayrılacaktır. Müslümanlar nimetlere, kavuşacak, kâfirler de azaba.